Avustralya sineması soylu bir geçmişe sahiptir. 1970 ve 80'lere kadar Avustralyalılar etkileyici ama birbirinin aynı birçok belgeseller üretmekteydiler. Avustralya Film Komisyonu, daha çok diğer ülkelerdeki sinema endüstrisine karşı destek olabilmek amacıyla, 1972'den beri sinema yapımcılarına mali destek vermektedir. Picnic at Hanging Rock, Morant, Gallipoli ve My Brilliant Career gibi yapımlar sadece iyi filmler olmakla kalmayıp Avustralya insanı ve karakteri üzerine birer yorum olma özelliğini de taşırlar. Yeni sinemacılar da Priscilla Queen of the Desert, Muriel's Wedding ve Strictly Balroom gibi çok iyi filmlerle ciddi çalıştıklarını kanıtlamaktadırlar. Avustralyalı Baz Luhrman sadece başarılı filmler değil Everbody's Free gibi vurucu ve deneysel çalışmalara da imza atan örnek bir sinemacıdır.
Kasabalardaki sinemalar ne yazık ki teker teker kapanmışlardır. Ama açık hava sinemaları tekrar popüler hale gelmiştir. Son zamanlarda Sidney Limanındaki Goat Island 'da bir sinema festivali düzenlenmiş ve Centennial Parktaki açık hava sinemaları daha aktif hale gelmişlerdir.
Avustralyalı film yapımcıları ve sanatçıları artık anavatanları ve diğer ülkeler arasında daha sık hareket etmekteler. Peter Weir, Bruce Beresford ve Phillip Noyce gibi yönetmenler ve Nicole Kidman, Geoffrey Rush ve Cate Blanchett gibi oyuncular, kendileri için uluslararası bir kariyer çizmiş ve daha büyük ve ayrıcalıklı bir grup haline gelen Avustralyalı sanatçıların arasındaki kalıcı isimlerden sadece bir kaçıdır. Bu, Avustralya'da yasayan Yeni Zelendalı Jane Campion ve 2001 yılında En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar alan Russel Crowe gibi sanatçılar için de geçerlidir. Campion'un T he Piano (1993) adlı filmi, bir animasyon olan Babe (1995) ve Scott Hicks'in Shine (1996) adlı filmi gibi yerel yapımlar, bu yapımlarda çalışan kişiler adına çeşitli Akademi Ödülleri kazanmıştır. Hükümetin mali desteğiyle 1970'lerin basında yeniden yasama dönmeden önce neredeyse ölmek üzere olan bir film endüstrisi için, bu çok büyük bir başarıdır.
Bu yeniden canlanma sürecinin başlangıç döneminde, ilk adını duyuran ülkenin koloni tarihiyle ilgili filmlerdir. Uluslararası seyirci ve eleştirmenler, her biri evrensel konuları işleyen ve The Chant of Jimmie Blacksmith (1978), My Brilliant Career (1979), Breaker Morant (1980) ve Gallipoli (1981) filmlerine çok olumlu bakmış ve bu filmleri yeni bir cepheye koymuştur.
Ancak, modern Avustralya ile ilgili hikayelerin halkın yaratıcı gücünü yakalaması daha uzun sürmüştür.
2000 yılından itibaren ise filmlerde işlenen konular çok daha çeşitli hale gelmiştir. Andrew Dominik'in filmi Chopper, Mark 'Chopper' Read adlı bir suçlunun yaşamının korkusuzca çekilmiş bir filmiydi; Merlbourne grubu Working Dog'dan The Dish, Avustralya'nın Apollo 11 görevi sırasında aydan çekilen resimlerin aktarılmasına üstlendiği görevle ilgili oldukça nostaljik bir komedidir. Kate Woods'un Looking for Alibrandi adlı filmi ise Melina Marchetta'nin Sidney'de büyük bir Italyan-Avustralyalı ailenin bir parçası olarak büyümekle ilgili çok satan romanının gerçekten hoş bir uyarlamasıdır.
Avustralya sanayii, The Matrix (1999), Mission Görevimiz Tehlike II (2000), Moulin Rouge (2001) ve bir kısmı Sidney Fox Stüdyolarında çekilen George Lucas'in Star Wars serisinin ikinci bölümü kadar büyük ve karmaşık yapımların çekimlerini kaldırabilecek seviyede gelişmiş stüdyoların oluşturulmasıyla, teknik açıdan da büyük ilerlemeler kaydetmiştir.
Hollywood'un yönettiği bir sanayide, ulusal bir sinemanın ömrü belirsizdir. Ama direnci ve yaratıcılığı sayesinde Avustralya film yapımı topluluğu, geleceğe güvenle ve olumlu bakmaya hazır olduğunu kanıtlamıştır.